28 Şubat 2010 Pazar

SEVGİLİ İÇ SES BAZEN ŞU SESİNİ KES (Bölüm -1-)






İki yaşımdan itibaren her şeyi hatırlarım. Ailenin ilk çocuğu olduğumdan ve okul öncesi yıllarımda bana ait pek anı bulunmadığından, annemin arkadaşları, babamın arkadaşları, onların konuştukları, problemleri, adları, tipleri aynen hafızamdadır. Okul ve kardeşlerin doğumu ile beraber tabii bana ait anılarım yer almaya başlamıştır.
Dün tanıştığım insanın bırakın adını, yüzünü bile unutur, ilk defa görmüş gibi konuşabilirim, böyle de beni zor duruma düşüren bir huyum vardır.
Diğer yandan, ben dört yaşındayken, annemim alt komşusu ile yaptığı tüm konuşmalar zihnimdedir, hem de fazlasıyla ayrıntılarıyla. Bir sohbet esnasında annem adını hatırlamaya çalışırken ben tüm seceresini döker, o dönemde kocası ile ilgili ne sorunlar yaşadığını, annemin ona ne akıllar verdiğini bir bir anlatırım, herkes şaşırır. İki saat sonra da çantamı annemde unutarak evden çıkarım. Annem son anda pencereden çantamı atarken ‘’Kızım kızım bilmem ne hanımı donun rengine kadar hatırlayacağına çantanı hatırla’’diye beni fırçalar.
Geçmişi neden bu kadar net hatırlıyorum? Çok mu zekiyim? Bunun zekayla alakası yok. Sürekli beynimde bir şeyler döndüğünden ve geçmişi küçük yaşlarımdan itibaren düşündüğümden hafızama kazınmıştır. Ezber tekrar ile olur. Şu anda bu satırları yazarken bile beynimde bir sürü düşünce, geçmişe ait görüntü, konuşmalar uçuşmaktadır. Bunun normal bir şey olduğunu zannediyordum. Kimseye ‘’Sen de öyle misindir?’’ diye sormadım. Niye sorayım ki? ‘’Siz de nefes alıyor musunuz?’’ gibi saçma bir soruydu benim için. Yıllar sonra hayatıma giren biriyle paylaşmıştım bu konuyu. Garip garip yüzüme bakmıştı. Yani sen istemesen de sürekli düşünüyor içinden konuşuyor musun? Yani hiç öyle boş boş baktığın olmaz mı? Yorulmuyor musun? diye sormuştu. Ben de ‘’Biraz yorucu tabii ama asıl bir konuya yoğunlaşmaya çalışırken yoruluyorum, çünkü asıl o zaman enerji sarf ediyorum, örneğin sadece okuduğumu anlamak için kafamdaki düşünceleri kovmak beni çok yorar. Bu yüzden de çabuk sıkılır ve bırakırım.
Ben de şaşırarak ‘’Sen istemedikçe kafanda düşünceler, konuşmalar olmaz mı? Öyle dakikalarca hiçbir şey aklına gelmeden, bir anı canlanmadan, iç sesin bir şey anlatmadan kalabiliyor musun? ‘’Eveeet’’ demişti kendinden emin bir şekilde. Sonra susmuş birbirimize bakmıştık. O bana’’ Deli mi bu kız ya ’’bakışı atmış. Ben de ona ‘’Ay ne sıkıcı, uyuşuk bir tip, acaba beyni eksik mi çalışıyor’’ bakışı atmıştım. Ayrı dünyaların insanları olduğumuz o zamandan belliymiş ama gönül bu işte anlayamadı ilk zamanlar.



Yıllar içinde onun gibi olan arkadaşlarım da oldu benden beter olanlar da. Bana yakın olanlarla her zaman daha iyi anlaştım ve onlarla güzel sohbetler ettim çok güldüm , çok eğlendim. Mesela çok sevdiğim bir arkadaşımın içinde bir de ‘’İç orkestrası’’ var. Müzik kültürüde iyi olunca duygularına göre, anılarına bağlı olarak ruh haline uyan parçalar çalmaya başlıyor. Ne hoş değil mi? Benim iç orkestram yok ama olgunlaştıkça, iyice cıvıklaşan, hatta terbiyesizleşen bir iç sesim var. Bu iç ses özellikle de ağırbaşlı bir görüntü vermem gereken zamanlarda iyice zıvanadan çıkıyor. Özel hayatımda, dostlarla, aile arasında iç ses rahatlıkla dış sese dönüşebiliyor zaten. Özetle sevenlerim yarı deli halime alışmışlardır hatta ananemden kalma bu özlü sözü şimdi de annem bana der ‘’Yaş yukarı akıl aşağı’’diye.

Peki ya poliklinik ortamı? İşte burada bu iç ses bayağı zorluyor beni, özellikle de sevgili hastalarım garip şikayetlerle baş vurunca. Bugün size poliklinik ortamında iç sesimle yaptığım kavgaları, gülmemek için kendimi zor tutarken düştüğüm komik durumları anlatacağım. Bazen ise nasıl zincirlerini kopardığını ve dış sese dönüştüğünü.

Bir gün amcanın teki başladı derdini anlatmaya ‘’kızım bacaklarım pırıldıyo’’
Nasıl pırıldıyor? Anlamadım kaşınıyor mu?
- Hayır
- Kamaşıyor mu ? Uyuşuyor mu ?
- Hayır kızım pırıldıyo.
- Ben anlayamadım ama ağrı gibi bir şey mi? His bozukluğu mu? Bir baka bilir miyim?
- Tabii kızım ama bir şey yok pırıldıyo sadece.
Böyle durumda iç sesim ne dese haklı tabii. Ben tıbbi bir şeyler bulma ümidi ile bilgilerimi yoklarken damlar hemen ‘’Nur inmiş bacaklarına nur. Şimdi o bacaklarından yukarıya doğru çıkmaya başlayacak . Hah yüzüne ulaştığı zaman erecek, gözün aydın desene amcaya. Nur iniyor sana eriyorsun desene.’’
Böyle durumlarda tahlil istemek en kolay yoldur. Ben nöropatiye neden olacak sebepleri araştırırken, ikinci gelişinde pırıldaması da geçmişti zaten.
Bazen hastalarım sadece ilaç yazdırmak için gelirler. Yine de her seferinde sorular sorarım. Bilinçli doğru dozda ve endikasyonda kullanıp kullanmadıklarını öğrenmek için. Özellikle menopoz sonrası yapılan hormon takviyelerini bilinçli kullanmak belli bir süre sonra kesmek ve rutin kontrollerini yaptırmak çok önemlidir. Orta yaş üstü bir hanım yine böyle hormon yazdırmak için gelmişti.Ne kullandığını bilip bilmediğini sormak için ‘’Bu ilacı niye kullanıyorsunuz?’’ diye sordum.
Kadıncağız kendince cevap verdi.’’Yumurtalarımı çatlatmak için.’’
Halbuki menopoza giren bir kişide artık folikül kalmadığından yumurta oradan çatlayamaz bitmiştir yani bundan dolayı da menopozdadır. Benim iç ses oradan fırlamaz mı’’Hanfendi siz çatlarsınız ama bu saatten sonra sizin yumurtanız çatlamaz.’’
Kadıncağız Allahtan anlayışlı biri çıktı da ikimiz de bol bol güldük ben ilacını yazarken.

Bazen ise iç sesime ben izin veririm. Bir gün beni çok bunaltan hasta karşısında
-‘’Hemşire hanım bir tansiyon ölçelim, bir de La havle vela kuvvete çekelim ‘’dediğim olmuştur.

Not: Sevgili okurla girizgah uzun olunca yazı uzadı sizleri sıkmamak adına arkası yarın olacak bu sefer.Beni okuyun anacım

8 yorum:

Nedret dedi ki...

Sizi devamlı izliyor ve çok zevk alıyoruz anacığım.Aman iç sesinize sahip olun.Kanserli bir hanım arkadaşımıza doktoru ''içinde seni sıkacak hiçbir şey tutma, söyle kurtul, yeter ki strese girme'' demiş.Bir hafta sonra hastalığından dolayı onu hoş tutmaya çalışan arkadaşlarından hiçbiri kalmadı etrafında.
Hanım lazdı üstelik Allah rahmet eylesin.Zaten dan dan konuşurdu.Doktor tavsiyesi ile tepesine mum dikti:))

Bucera dedi ki...

Haklısın canımcım .....ama iç sesim aslında iyi kalplidir. İkinci bölümde onu da okuyacaksınız daha çok benle uğraşır köftehor...katkı için teşekkürler ben de karadenizliyim bu arada :))

Adsız dedi ki...

"Biraz yorucu tabii ama asıl bir konuya yoğunlaşmaya çalışırken yoruluyorum, çünkü asıl o zaman enerji sarf ediyorum, örneğin sadece okuduğumu anlamak için kafamdaki düşünceleri kovmak beni çok yorar. Bu yüzden de çabuk sıkılır ve bırakırım." aynı sorun bendede var biliyormusun. kafamdaki tilkilerle yarışan içimdeki ses, arhh!
Bu arada bir ara iç sesinle sohbet etmek isterim :D

Bucera dedi ki...

@ Keyfe keder şaşırmadım doğrusu.Yazanların zaten iç sesleri çok güçlü olduğuna inanıyorum onlar yazdırıyor.:)

Sokak Kedisi dedi ki...

Sevgili Doktorum ilaç gibi geldin bana desem abartmış olmam, pek keyifliydi gene okumak :))

Bucera dedi ki...

Geçmiş olsun sokak kedisi
Şimdi senini gözlerine damla da damlatmak lazım malum sokak kedisi :)

elma kurdu dedi ki...

benimde kafamda bir jaç kişi konuşur biri diktatör biri yufka yürekli biri çığırtkan, biri olumsuz... ama bu ara sadece olumsuz konuşanın sesi var susmuyor . bende hiç bişey düşünmeden duramam sizin arkadaşınıza sorduğunuzu bende bir kaç defa sordum :)) aynı diyaloglar geçti :))

Bucera dedi ki...

@ Akasya
Aradan onca zaman geçmesine rağmen hala bu yazının okunması ne güzel ama daha güzel olan benim gibi insanların olması hoş geldin akasya :)