Son haftamdı, artık ufak ufak sevdiğim hastalarla vedalaşmaya başlamıştım.
O gün Sultanahmet’ten sahile çıkan yol tıkalı olduğu için arabamı Kadırga’nın ara sokaklarına salmıştım , çıkar yol arıyordum ki tekrar rastladım onlara. Küçük bir mahalle tostçusunun önündeki masaya oturmuşlar bir şeyler yiyorlardı. Hemen durdum, arabadan el sallamaya ‘’afiyet olsun’’ diye seslenmeye başladım. Dönüp baktılar ‘’ Son haftam bu hafta sizleri bekliyorum ‘’ dedim. Cümlemi zor bitirdim sabırsız bir şöförün korna sesleriyle tekrar gaza bastım.
Poliklinik dışında onlara ilk rastlayışım bundan 3 yıl önceydi, öğlen arası arkadaşlarla bir cafeye gitmiştik, onlar ise başbaşa vermiş sohbet ediyorlardı beni görmemişlerdi.
Görür görmez;
''Aaa bunlar benim hastalarım '' diye yerimden fırlamış yanlarına gidip sarılıp öpmüştüm. O gün yanımda olan şakacı arkadaşım hala anlatır;
'' Bu Sema var ya deli, dışarıda gördüğü hastalarını sarılıp sarılıp öpüyo hep ''
Ama yazımı okudukça siz de bana hak vereceksiniz netekim her önüme geleni öpmüyorum :)
Kaç yıl önceydi hatırlamıyorum ilk Türkan teyzem gelmişti pamuk gibi beyaz saçları dalgalıydı ve çene hizasında küt kesilmişti. O kadar aydınlık o kadar içten bir gülüşü vardı ki görür görmez sevmemek mümkün değildi. Raporlu ilaç yazdırmak istediğini söyledi.
‘’Yazalım’’ dedim. Raporunu görünce hastalığının pek de iç açıcı olmadığını anladım. Yumurtalık kanseriydi ve omuriliğinde metastazı vardı.
‘’Çok ağrılarım var kızım ama buna da şükür, doktorlar çok ilgililer iyi bakıyorlar bana ‘’ dedikçe, yüzünde güller açıyordu.
Aslında hepsinin iç sızlatan hayat hikayeleri vardı ama en çok Türkan teyzem etkilemişti beni. O güzelliğine tatlılığına rağmen hiç evlenmemiş yalnız yaşıyordu.
Ertesi gün,( daha önce istemiştim kendisinden), fotoğraf albümleri ile ziyaretime geldiler.
Siyah beyaz eski İstanbul fotoğrafları, artık bir çoğunun yaşamadığı genç gülen yüzler. Neşeyle anlatıyordu Türkan teyzem;
‘’Bak bu kurdeleli kız çocuğu benim, dayımla beraber poz vermişiz, yine burası bak Alman çeşmesinin önündeyiz, 1940’lı yılların başı olmalı.’’ Sonra dayısın hayat hikayesine geçiyordu.
-‘’ Bak burası okulumuzun önü neresi biliyor musun? Yandaki devlet arşivleri bizim ilk okulumuzdu, bahçemiz de şimdi bu polikliniğin olduğu yer’’. Türkan teyzem bana bir sürü ufak tefek sevimli okul anıları anlatmaya başlamıştı.
Türkan teyzem resimlerde büyümeye güzelleşmeye başlamıştı. Hem güzelliğine hem de elbiselerine hayranlıkla bakıyordum. Tüm elbiselerini kendisinin diktiğini zaten akşam kız sanat mezunu olduğunun anlatıyordu.
‘’ Artık okul bitmişti çalışmak istiyordum ama nerede nasıl çalışacağımı bilmiyordum bir gece rüyamda arkadaşımı gördüm ve o arkadaşım bana iş buluyordu, ertesi gün kendisine anlattım rüyamı ve o zaman dedi ki; aa bizim mağazada tezgahtara ihtiyaç var gel seni işe alalım. Ertesi gün işe başladım sonra kasaya verdiler beni uzun yıllar çalıştım o mağazada.''
(Türkan teyzem siyahlı olan)
Türkan teyzemin acı tatlı bir çok anısı vardı hepsini burada anlatmam mümkün değil, ama bu tren yolculuğunu gösteren resmi görünce bunu da yayınlamalıyım dedim . Tren yolculukları hep etkiler beni acı hikayeler, kavuşmalar, ayrılıklar içerir. Burayı sizin hayal gücünüze bırakıyorum, dünyalar güzeli bir genç kız, tren yolculuğu.....
Muhabbet yapılmış ayrılık vakti gelmişti. Onları gerçekten çok seviyordum özellikle dostluklarına hayrandım.
-Bir şarkı vardır ‘’Biz Çamlıcanın üç gülüyüz’’ bilir misiniz? Bence sizde S. Ahmet’in üç gülüsünüz.’’ dedim.
Türkan teyzem başladı orijinal şarkıyı söylemeye. ‘’Durun şöyle üçünüzü oturtalım hep beraber söyleyelim şarkıyı, hemşire hanım da resimleri çeksin ama biz Sultanahmet’in üç gülüyüz şeklinde söyleyeceksiniz. 'dedim
Biz S.Amet’in üç gülüyüz
Aşk bahçesinin bülbülüyüz
Dillerde gezer söyleniriz
Gamsız yaşarız eğleniriz
Yalnız gezene söz atarız
Naz eyleyene biz çatarız
Bin bir kokulu gül satarız
Vallahi cana can katarız
Ayrılık vakti gelmişti gözler dolmuş telefon numaralı alınmıştı.(Ayrıca kitabımı da onlar için imzalamış hediye etmiştim) Tam çıkarken Türkan teyzem bir hikaye daha anlattı. Sanırım bu hikaye her şeyi anlatıyordu.
‘’ Benim çocuğum yok sanıyorlar ya, böyle senin gibi benim çok evladım var kızım, hatta bazen şaşırırlar bana nereden buluyorsun diye. Mesela bundan yıllar önce elektrikler kesilmişti elektrik kurumunu aramıştım. O kadar tatlı kibar bir çocuk çıkmıştı ki karşıma dayanamamıştım’’ Evladım çok sağ ol, ne kadar kibar, efendi, tatlı birisin sen. Beni neşelendirdin mutlu ettin yavrucuğum’’ Biz biraz böyle konuştuktan sonra o genç çocuk telefonumu aldı bayramlarda, kandillerde hep aradı beni. Bir gün kalktım gittim elektrik kurumuna aradım buldum onu. O kadar sevindi ki herkesle tanıştırdı ‘’Bakın bu benim Türkan teyzem dünya tatlısıdır.’’dedi. Çay ikram etti. Hala arar sorar bayramlarda. Allah beni hep iyilerle karşılaştırdı kızım.’’
Aslında hep iyilerle karşılaşmamıştı, o çok iyiydi. İnsanlara ne veriyorsa onu alıyordu. Ne zamandır sizlerle Türkan teyzemi paylaşmak istiyordum. Ondan ve arkadaşlarından öğreneceğimiz çok şey var. Bir kere yaşama sevincini ve hayata her zaman gülümsemeyi öğrenmeliyiz. En önemlisi de sevmenin gücünü. İnsanları sevmenin gücü ne güzeldir, dokunduğu kuru dalları minik tomurcuklara durduran sihirli değnek gibidir.
Çok sevin, insanları, hayvanları, bitkileri, doğayı, doğan günü, esen rüzgarı, yağan yağmuru , size gülümseyen yüzleri, selam veren sözleri sevin ve sevmekten asla vaz geçmeyin.
Dip not; Tüm fotoğraflar kendilerinden izin alınarak, nerede nasıl yayınlanacağı konusunda bigilendirilerek çekilmiştir.
Daha dip not; Yoğun bir döneme giriyorum yer değişikliği, sistem karmaşıklığı nedeni ile uzun süre sesim çıkmayabilir beni özleyin olur mu bon bon şekerlerim.
11 yorum:
Harikulade bir hikâye bu. Jung'un bir sözü vardır, "iki karakterin karşılaşması iki kimyasal maddenin temasına benzer; bir tepkime olursa, her ikisi de dönüşür" der. Türkân Teyze, anlaşılan, uygun karakterlerle karşılaştığında şahane reaksiyonlar doğuruyor. Ve meselenin büyük ölçüde bakış açısında olduğunun canlı kanıtı olarak önümüzde. Pek güzel yazmışsınız.
yine ortalığı birbirine katmışsın galiba Bucera abla.ama çok sıcakkanlı teyzeler bulmuşsun kıskandım:))
buceracığım görür görmez beni de öpebilirsin :) bak herkese öptürmem ona göre. teyzemin kurdelesine de hasta oldum.koccaman.
ben özleyeceğim ve bekleyeceğim...
kolaylıklar diliyorum bu dönemde sana...
yazı çok etkileyici:)
senin gibi doktorum olsun istiyorum:)))
@ Adsız
Doğru demiş Jung. İyot gibi açıkta kalmak deyimi de oradan gelir,kolay kolay tepkimeye girmediğinden hep hep tektir açıktadır. Güzel katkı için çok teşekkür ederim.
@ Bad-ı Saba
Bir görsen bayılırdın sen de. Hani gelecektiniz polk. gidiyorum işte :(
@ Misssfit
Öpmem mi?
Delisin :)
@ cep aynası
Beklenmek özlenmek güzel.
Sen iste olurum doktorun :)
teyze görse bana kızacak ama, acaba rüzgarlı havalarda kanatlanıp uçmuyormuymuş o devasa kurdela sayesinde :))
@ manik safhaya giren depresif ayu
:)))) Helikopter böceği yaptın be güzel teyzemi
ya benim tıpçı eleman yamuk yaptı bana ha bugün ha yarın derken vakit geçti.ama ben inşallah fuara geleceğim yalnız filan artık kendimi affettirmeye çalışacağım:))
Türkan Teyze'ler sayesindedir nefes alışımız...
Eline sağlık
Bucera dön artık yeter bu kadar ayrılık
şimal
@ Mahmut Emin
Öyledir, bir gülümserler astığımız surattan utanır mahçup mahçup gülümseriz
@ adsız (Şimal)
düşmüşüm aile hekimliğinin dipsiz kuyularına.
Özleyenleri beklerim kitap fuarında :)
Yorum Gönder