21 Nisan 2010 Çarşamba

ÇOCUĞUNUZ MU VAR? ALLAH BAĞIŞLASIN



Çocuğunuz mu var? Allah bağışlasın; kötülüklerden, hastalıklardan, görünmez kazadan belalardan, esirgesin de hak ettikleri zamanlarda bazen ise sopasını esirgemesin diyorum. Siz ne dersiniz?
Çocukluk dönemi hayatı öğrenme ve hayata hazırlanma sürecidir.

Biz anne babalar olarak çocuklarımızı gerçek hayata hazırlıyor muyuz acaba?
Size poliklinikten iki farklı çocuk örneği vereceğim. Siz de yok mu bunun ortası diyeceksiniz? Var bizim nesil 1970’lerde doğanlar. Biz o her yönü ile arada kalmış bir nesiliz ama ne yazık ki soyumuz tükeniyor. Maalesef annelerimiz babalarımız bizi nasıl yetiştirdiyse, biz çocuklarımızı öyle yetiştirmiyoruz. Dediğim gibi soyumuz tükeniyor.

Gelelim poliklinikte bana gelen farklı iki gurubu anlatmaya;

Grup-1-; Benim poliklinik kapım, kumlu cam olduğundan hasta içeriye girmeden önce onları gözlemleme şansım oluyor, ya da şansızlığım, bazen ciddi sinirlendiriyorlar beni.
Kapının ardından bir yetişkin gölgesi vardır, o yetişkin gölgesini kucağında bir de bebek gölgesi bulunur. Muhtemelen, anne olan bu gölgenin etrafında da çeşitli boyutlarda kapıya bir yaklaşan bir kaybolan çocuk gölgeleri dolanmaktadır. Anne gölge zaman zaman çocukların kollarından çekiştirmekte, çocuklar ise bazen beni yerimden sıçratacak şekilde kapıma tekmeler atmaktadırlar.
Bazen bu anne gölgenin eli hızla çocuk gölgeye iner ve bu esnada şöyle ses çıkarır ama en cırtlağından’’Kızzz bi duur alllah belanı vermeeye’’ sonra ‘’çat’’ sesi. Ardından ‘’behüüüü’’ şeklinde çocuk ağlaması. Fakat şiddetli çat sesine orantılı olarak, o ağlama çok şiddetli değildir ve kısa sürer.
Bu kadar bilgiden sonra o ailenin odadaki hallerini tahmin edebilirsiniz artık..
Bakımsız, ezik, boy boy çocuklar. Doktorun yüzüne bakamayacak kadar çekingen ürkek. Gelişim genelde Türkiye ortalamasının altında. Sorularımı cevapsız bırakan, sadece önüne bakan çocuk…...
Grup 2; Muhtemelen eğitimli anne kibarca odama girer, selam verir gülümser. Şikayetlerini sorarım başlar ’’ Ökürüyoruuzzz, burnumuz akıyor, galiba ateşimiz de var bir kere de kustuk.?



‘’Kustuk? Hep beraber mi ? Çocuk kusunca dayanamadık doktor hanım, o öğürdü bir köşede, halıyı kirletti, benim de canım çekti ben de koltuğun üstünü doldurdum mu? ‘’Böyle bir şey mi?

Tabii bunlar iç sesimin anneyle dalga geçmesi. Bazen inadına sorarım
-’’ Hepiniz mi hastalandınız?’’ diye . Bazen es geçerim bu diyaloğu şikayetleri dinlerim.
Bazen ise şikayeti sorarım, anne kibarca çocuğa döner

-‘’Anlat bakayım doktor teyzene neyin var?’’

Bu annenin yaptığı en büyük hatadır, çünkü çocuk için hafif bir soğuk algınlığı semptomları, o kadar da kötü bir şey değildir başlar kendi derdini anlatmaya.

-’’Annem yemek ye dedi, ben istemedim, sonra az yedim ama tabağımı bitirmedim diye kızdı. Ben istemedim, zorla kaşığı ağzıma soktu, ben açmadım ağzımı, sonra bağırdı zorla açtı ağzımı sonra kustum ben.’’
Anne atılır oradan, eyikik eyikiki diye zorla gülerek

-’’ Yavrucum onu anlatma, hani öksürüyorsun ya onu anlat.’’
Sonra bakar ki, çocuk kirli çamaşırları dökecek başlar kendisi anlatmaya ama benim elime koz verilmiştir bir kere.
Demek kızınız kusuyor öyle mi? Lütfen kendinizi kızınızın yerine koyar mısınız? Sizden 2-3 kat büyük ve kuvvetli canlılar, hasta olduğunuz ve iştahınız olmadığı bir günde size göre oldukça fazla olan tabaktaki yemeği bitirmeniz için zorluyorlar, hatta suratınızı kaplayan kocaman eller ile mengeneye benzer parmaklarla, ağzınıza büyük gelen kaşıklarla ağzınızı dolduruyorlar. Nasıl hissederdiniz kendinizi? Kusmaz mıydınız? Hatta doktora anlatılacak en büyük dert bu olmaz mı? hastalıktan çok bu travma canınızı sıkmaz mıydı?
Lütfen çocuklarınızı zorlamayın her canlı kendine yetecek kadar beslenme içgüdüsü ile donatılmıştır zaten. Bu temel bir içgüdüdür. Siz bu tür zorlamalar ile bu içgüdüyü, hassas dengeyi bozuyorsunuz. Obez çocuklar, yeme problemli gençler yetiştiriyorsunuz. Siz besleyeyim derken, çocuğunuza kötülük yapıyorsunuz.

Anne sözde beni haklı bulur. Sıra muayene gelmiştir. Çocuk muayene masasına bin bir rüşvet ve şartlarla oturtulur. Şımarık sesle başlar sormaya ‘’Aaaaa çubuk istemiyoorummm, çubuğu niye ağzıma sokuyyooosuunnn ?
- Boğazını daha iyi görmek için evladım.
- ‘’Bana ne yaaa açmıcam işte annneee ya tühhh sana’’.Şükür bugünde tükürüklendim bakalım tekmeyi ne zaman yiyeceğim? Geldi geliyor…
- ‘’Bunu niye kulağıma sokuyorsun sen?
- ‘’Kulağını daha iyi görmek için yavrum.’’
- Boynunda asılı olan şey neeee?
- ‘’Ciğerlerini daha iyi dinlemek için yavrum.Yavrum ver onu bana bakiiim, aaa oyuncak değil bu ama bozulabilir versene!!!
Yavrucuğum ( yavrucuğumu artık zoraki bir gülümseme ve gergin bir ses tonu ile söylemeye başlarım) sen kırmızı şapkalı kızın masalını biliyorsun dimi? Sen aynı kırmızı şapkalı gibi şirin şirin sorular soruyorsun. Bil bakalım ben kimim? Birazdan kurt kadına dönüşeceğim. Sen dişlerimi soracaksın ben de ‘’ Seni daha iyi parçalamak için yutmak için yavrum diyeceğim’’ Aaa annesi lütfen stetoskopumu çocuğun elinden kurtarır mısınız?

Tahmininiz üzerine kurt kadına dönüşen iç sesimin, dış sese dönüşmemesi için kendimi zor tutarak, hala çocuğa şirin gözükmeye çalışarak, hayatında eksik olan otoriteyi vermeye çalışırım, nafile.
Bazen eğitimli ailelerin o tek çocuklarını eğitime göndermeleri gerektiğini düşünüyorum. Hani köpekleri gönderiyorlar ya K bilmem ne eğitim kursu. Bu çocuklara da lazım. Şöyle 7-8 çocuklu, az gelirli bir ailenin içine atacaksın. En iyisi bu aileye koruyucu aile diyelim. Sosyal hizmetler, tek çocuklu aileleri gezip inceleyip sonra gerekli gördükleri takdirde, çocuğu gerçek ailesinden alıp, bu koruyucu ailelere vermelidirler. Çocukları gerçek ailelerinden korumalıdırlar. Yeni aileye de ek gelir olur, bir şey yapmalarına gerek yok onlar normal hayatlarını sürdürürken, bizim şımarık çaylak şaşkın ilk eğitimini almış olur.

Önce kimse peşinden koşuşturmadığı için yemek yemez herhalde. Aaa bir bakar kardeşleri
( yeni koruyucu ailesindeki çocuklar, eğitim süresi boyunca onun da kardeşleridir artık) her bir şeyi silip süpürmüş. Onun beğenmediği bir kap yemek ile 2-3 dilim ekmeği iştahla yemişler.
Sonra acıkır bizimki, bisküvi, şeker, çikolata ister ama yeni koruyucu ailesinde öle şeyler yoktur.
Ortada dolanarak üç beş kırık oyuncakları sahiplenmeye çalışırken ilk darbeyi yer, elinden alırlar, basar yaygarayı ama hiç kimsenin umurunda değildir, ağlamasını kimse takmaz ve oyuncaklar elinden alındığı ile kalmaz mızmızlanıp duruyor diye ;
‘’Eee bi de seni mi çekeceğiz kes len zırlamayı’’ diye fırçayı yer, hatta tokadı da yiyebilir. Bu o ailenin kullandığı eğitim metoduna göre değişebilir.
Hayata karşı ilk dersini almıştır. Ortalıkta olan her şey onun değildir, elde etmek için ağlaması ise hiçbir işe yaramaz.
Akşam yemeğinde çok acıkmıştır. Hemen sofraya çağrılmadan oturur. Yavaş yediği için bir fark eder ki ekmek bitmiştir ve sofraya başka ekmek gelmez.
İkinci ders de başarılı sonuçlanmıştır. Hayatta kalmak için kendisini kendi düşünmelidir başkaları seni düşünmez haklarını korumaz. Ekmek aslanın ağzında.
Yetişkinler dünyasından ne kadar tanıdık bir kural değil mi?

Çocuk yeni ailesinde bakar ki kimse ona tapınmıyor. Sevilmek için önce onun sevmesi ve verici olması lazım. Büyük tezat. Halbuki o öğrenmişti ki;

-‘’Ben ailemin ağzına etsem şımarıklığım, benciliğim ile onları da çıldırtsam yine de tapınıyorlar bana. Ben süper bir şeyim ve aynı yolda devam etmeliyim. Ailemdeki bireyler birer böcek. Onların sevgilerinin çok da anlamı yok, varlığım onlara yeter ben dünyanın merkezindeyim. Onların görevleri zaten bana hizmet etmek, bir de teşekkür edecek halim yok ya.’’

Bu kuraldır; Bir şeyi bol miktarda ve çaba sarf etmeden elde ederseniz o şeyin değeri çok azalır. Bu durumda, ailenin verdiği sevginin değeri çocuğun gözünde sıfırlanır. Ne acı! sevginin değersizleşmesi.
Nasıl? hazırladınız mı çocuğunuzu hayata?

Okula başlayacak hangi arkadaşları ona prens prenses muamelesi yapacak?
Sevgili edinecek sevmeyi bilmeyen genç ilişki kurmaya çalışacak.
’’ Sonra da hiçbir şeyin değerini bilmiyorlar, hiç mutlu değiller’’ diyeceksiniz.
Siz onlara mutlu olmayı öğrettiniz mi?


Mutlu olmak için sevilmek ve takdir görmek lazım. Dışarıda gerçek hayatta hiç sevmeyen biri sevilir mi? Başkaları için hiçbir şey yapmayan genç takdir görür mü?
Bu çocuk veya genç dışarıda mutlu olabilir mi?
Siz çocuğunuzu hayata hazırladınız mı?
Örnekleri uzatabilirim. O bireyin eşini düşünün. En korkuncu, patronunu düşünün. Tabi tabi patronu eminim ona prens/prenses muamelesi yapacaktır, yapsa yapsa saray soytarısı yapar kendine.

Tabii bana sorabilirsiniz siz çocuklarınızla ne yaptınız?

Anlatayım efendim…….

Okumuş, güngörmüş anneyiz ya. Hamileliğimle beraber çocuk gelişim kitapları alındı, okundu hazırlık yapıldı ve görmemişlerin oğlu oldu. İki alenin de ilk torunu. Şımartıldı haliyle tepemize çıktı. Çocuk büyüdükçe;

-’’ Ne oluyor ya, bir yerde hata yapıyoruz ‘’diye düşünmedim değil.
Üç yaşına geldi tamam dedik ev sıkıyor kreşe başlatmalıyız. Kreşe başladı 3 gün sonra rehberlikten çağırdılar. Ana okula başladı rehberlikten çağırdılar. İlkokula başladı artık biliyorduk ki rehberlikten çağıracaklar nitekim çağırdılar.

Oturduk eşimle konuştuk ilk çoğumuz ziyan oldu bir tane daha yapalım bari. Belki kardeşi olursa daha iyi olur.

İkinci oğlum dünyaya geldi. Tek satır çocuk gelişim kitabı okuduysam arap olayım. Annemim yöntemini kullanıyorum. Yemek mi yemicen, sen bilirsin. Yatma saati geldi yatağa ‘’vay başında üç saat bekleyeyim uyusun, yok on beş masal okuyayım ömrüm çürüsün yok. Masal okundu bitti yat artık. İlk zamanlar ağlamadı mı? ağladı. Baktı ki işe yaramıyor kendi kendine uyudu.
Büyük oğlum ile kavga mi ediyorlar?
‘’Susun len sizi mi çekeceğim geliyor bak terlik.’’diyorum.
Ah o annelerimizin terlikleri ne mübarek terliklerdi onlar. Annelerimiz o terliklere öyle falso verdiriyorlardı ki ben kaçarken ardımdan köşeyi dönüyordu. Terlik değil hedefe kilitlenmiş füze mübarek.

Velhasıl büyük oğluma da iyi geldi kardeşi. Paylaşmayı öğrendi sevgiyi ilgiyi paylaştı. Sorumluluk aldı. Kardeşini çok sevdi her zaman korudu. O çocuk mükemmel bir abi oldu artık biliyorum ki çok iyi de bir insan olacak.
Ben iki oğlumu iki farklı yöntemle büyütüyorum (büyütüyordum demek daha doğru olur büyük oğluma uyguladığım yöntemi zararlarından dolayı erken sonlandırmak zorunda kaldım, devam etmem hiç etik değildi ) biri anneden kalma diğeri güya ilgili bilinçli okumuş anne yöntemi.
İki ayrı denek gurubu diyebiliriz. Bu çalışmanın kesin sonuçları henüz açıklanmadı hala izlemekteyim ama kesin olmayan sonuçlara göre; Geleneksel yöntem daha başarılı gibi benden söylemesi.

16 yorum:

bad-ı saba dedi ki...

ilk fotodaki çocuk acayip şirret duruyor uzak durun he:)) ben de belli durumlarda gelenkçi düşünceleri kabullenirim, malum çocuklar da bu konulardan biri.çünkü yüzlerce yıldır denenmiş uygulanmış uygulandıkça şekillenmiş yöntemler...beğensek de beğenmesek de. insan doğası garip bir biçimde işliyor:)

Adsız dedi ki...

valla doktor hanım her bakımdam nevi şahsına münhasır bir hanımefendisiniz .televizyon ekranlarından da bunları söyleyebilecekseniz toplumsal sorunlarımızdan büyük bir meseleye derman olursunuz.zira bir doktorun anne olan bir doktorun ağzından bunları duymak her kesim için oldukça etkili olur.
sehli mümteni diyorlar sizin yazı üslubunuza kolay görünüp zor olan manasına.ne kadar rahat okunuyor yazılarınız.

Bucera dedi ki...

@ bad-ı saba
fotoğraf eksik bile anlatıyor :))
En önemlisi çocuğa sevgi ve ilgi yanı sıra snırlarını da hatırlatmaktır.
sevgilerimle

Bucera dedi ki...

@ngin deniz
''sehli mümteni'' okuyunca umarım iyi bir şey diyordur dedim içimden :))
Sonra siz açıklamışsınız ben de baktım belli edebiyat ile aranız iyi....Ne diyebilirim ki mahçup oldum mutlu oldum efendim

MAYRI dedi ki...

Ben geleneksel yolu ve içimden geldiği gibi davranmayı tercih edenlerdenim. Çocuğum tek. Gayet uyumlu paylaşmayı bilen bir çocuk. Allah herkese böyle çocuk nasip etsin.
Sevgiler
<:))

Bucera dedi ki...

@ Mayri
Ne güzel ne mutlu size :))
Kocaman amin benden
sevgilerimle

Adsız dedi ki...

Deneyin sonuçlarını ne zaman açıklayacaksınız? Gerçekten çok merak ettim :) Gelişim ile ilgili bu blog girdisi okuyunca kendi hikayem aklıma geldi.. İsmimi vermek istemiyorum, umarım kusura bakmazsınız. Bu benim çevremdekilere anlatamadığım, anlatınca beni yanlış tanıyabileceklerini düşündüğüm hikayemdir..

20 yaşında genç bir erkek olarak sağlıklı bir aile yapımız yoktu ve tek çocuk olarak büyüdüm. Annem ve babam ben doğduktan hemen sonra ayrılmışlar ve beni annemin vekaletine vermişler. Annem uzun zamandır kendine bakacak durumda değildi, psikolojik sebepler yüzünden. Bu yüzden anneannem ile kalıyor, anneannem hem bana, hem de anneme bakıyordu. Hala da annemin yanındadır kendisi.

Haliyle "Baba" kavramından yoksunum. Annem de "oğlum her şeyiyle rahat etsin" şeklinde annelik içgüdüsü ile düşünerek isteklerimi hiç geri çevirmezdi. Ancak nedense benim isteklerim hep internet kafe ve bilgisayar tarafında oluyordu. 10 yaşlarında, ortaokuldayken okul çıkışında hep internet kafeye giderdim. İnternet kafede büyüdüm diyebilirim. İnternet kafedeki abilerim de beni korur, kollarlardı.

Şans eseri, internet kafeleri sadece oyun oynayıp boş vakit geçirmek için kullanmadım. Bir abim web sayfaları yapar, programlar yazardı. Ben de ondan heveslenerek, nasıl yaptığını sordum. O işe merak saldım. 12 yaşından bu yana programlama ile ilgili makaleler okuyor ve zamanımın büyük bir kısmını bilgisayar karşısında geçiriyorum. Şimdi hatırlıyorum da, 12 yaşında ilk bilgisayar programımı yazmıştım.. Şimdi türkiyenin en güzel şehrinde, güzel bir üniversitede 2. sınıf öğrencisiyim ve uğraştığım alan (programlama) ile ilgili harika bir işim var.

Adsız dedi ki...

Hiç abartı istekleri olan bir çocuk olmadım, en azından öyle olduğuma inanıyorum. Beni meşgul eden bilgisayarımla gerçekten harika işler çıkarıyordum. Arkadaşlarımla dışarı çıkıp futbol oynamazdım çok fazla. "Ama sosyal olmalısın" diyebilirsiniz, tabi abartı derecede asosyal değildim, dışarı çıkardım ama tercihlerim evde kalmak olurdu.

Annem ile hiç paylaşımım yoktu küçüklükten beri. Sadece yemekte birkaç cümle konuşuyorduk. Hala da paylaşımımız yok. Geçen günlerde beni ziyarete geldi, 1 hafta kaldı ve doğru düzgün çıkıp gezmedik, eğlenceli vakit geçirmedik. Bilmiyorum... Onun yanındayken gerçekten mutlu olup, gerçekten eğlenemiyorum. İnsan annesinin yanında nasıl mutlu olmaz ki? Tek güzel yanı, lisedeyken özlediğim sıcak yemeklerin hazır olması ve evin düzenli olmasıydı. Annemin psikoloğunun bana söylediği şeyi bazen oturup düşünürüm "Annenin başına gelenler, bu tarz sorunlarının olmasında senin hiçbir suçun yok. Sen kendi yolunu çizmeli ve o yolda devam etmelisin. Annenin durumunu senden daha çok, onu bu duruma sokan insanlar düşünemli". Bu söz bana 17 yaşımdayken söylendi. Bu söylenmeden önce de sanki zaten kendi yolumu çizmeye başlamıştım..

Bilmem, belki de sevgi nedir bilen, tek çocuk olmasına rağmen şımarık büyümememin yanında anneanemin beni yetiştirme tarzı vardı. Kendisi 10 kadar çocuk büyütmüştür, eskilerdendir.. Dışarıdan kirli bir halde geldiğimde beni kolumdan tutarak banyoya atıp, güzelce yıkardı. Gerektiğinde zor kullanırdı. Hatta bir keresinde beni sopa ile dövdüğünü hatırlarım.

Sosyal ilişkiler konusunda da temkinliyim. Lisede 2 senelik bir ilişkimin dışında 3 senedir yalnızım ve bir şey yaşamadım. Belki küçükken tatmadığım sevgiyi bulabilecek, kendisini annemin yerine koyabilecek, birilerini arıyorumdur..

İnanın kimse sevginin değerini bilmiyor, sevginin sadece birlikte eğlenmek olduğunu, barlarda sabaha kadar içtikten sonra sevişmek olduğunu düşünüyor.. Sevginin sorumluluk sahibi olmak olduğunu çok geç yaşta anlıyorlar.. Belki düzenli bir ilişkiyi çok erken yaşta istediğim için şu ana kadar yalnızım. Ama bir gün o kişinin geleceğine inancım var..

Son olarak, erkek olduğumdan mıdır, yoksa teknolojiye çok bağlı biri olduğumdan mıdır bilinmez, giyime fazla önem vermiyorum diyebilirim. Bu konuda tembelim. Alışveriş merkezine gidip, güzel şeyler almak, saçlarıma özellikle jöle sürmek, şekil vermek hiç içimden gelmiyor. Son 1 aydır aynı kot, ayakkabı, değişen t-shirt ve üzerine sweat ile dolaşıyorum ve bundan hiç rahatsız olmuyorum. Budan temiz olmadığım anlaşılmasın. Her gün duş alıp, kıyafetlerimin temizliğine önem veriyorum tabi..

Daha çok eve gelip, kafamdaki projeyi yapmak, aklıma takılan soruları cevaplayıp, eğlendirici problemler üzerinde çalışmak çekici geliyor. Bunların içerisinde program yazmak çok büyük bir haz veriyor bana. Yeni şeyler yaratmak, hata çözmek ve insanlara yararlı olmak, üretmek mükemmel bir şey.

Bu davranışım yaşadıklarımın, kişiliğimin bir sonucu mu bilmiyorum ama, burada yanlış olan bir şeylerin olduğunu duyuyorum bazen, hiç öyle olmadığını düşünmeme rağmen..

Yazı boyunca hiç soru sormadım fark ettiyseniz. Her paragrafı bir soru olarak kabul edip, yorum yapmanız beni sevindirecektir.

Çok uzun bir yazı oldu. Eğer buraya kadar okuduysanız size gerçekten çok teşekkür ediyorum. Belki kimse okumayacak ama, bunu yazmak beni rahatlattı. İyi günler...

Bucera dedi ki...

@ adsız

Önce bu uzun yazı için teşekkür ederim uzun yazı demek emek demek, emeğe her zaman saygım vardır.
İsmini vermene gerek yok, anlattıkların kuru bir isimden çok daha değerli.Sayfamı okduktan sonra böyle kendinden bahsetmen belki kendini sorgulaman ben buyum ama bu ben yeterince normal mı? içeriyordu. yanıldıysam özür dilerim.
Son yıllarda sosyologlar biliamadamları normal kavramını tanımlamaktan vazgeçmişler.Eskiden toplum normları esas alınırken nazi Almanyası gibi toplumun da topluca hastalandığını görünce bu tanımlamadan vaz geçmişler.
zor bir çocukluğun olmuş anneni suçlamaman ve onu anlamaya çalışman çok hoş.Anane senin kurtarıcın olmuş sanki.
Şımarık büyümemen senini şansın sanırım kişlik yapısı da genetikdir çevresel faktörler bir yere kadar.
Ben seni çok sağlıklı buldum.Çocukluktan itibaren saatlerce bilgisayar başında olmana rağmen olumsuz değil de olumlu etkilenmiş ve kendini geliştirmişsin.
Aşk sevgi sözcüklerini tanımlaman zaten başlı başına sağlık ve olgunluk gösterisi.Maalesef bir çok insan aşk ve sevgiyi şehvet ile karıştırıyorlar.Sonra da sevmeyi bilmiyorsun diye karşısındaki insanı suçluyorlar.
Yine de biraz daha dışa açılmanı ve sosyalleşmeni öneririm.
Karşı cinse gelince kızlar güldüren zeki bakımlı iyi giyimli erkeklerden hoşlanırlar.Kullan bu tiyoları bi bu tarafın eksik ama malzeme var sende sadece uygulama yok .Bir de insan her zaman genç olmaz bu yıllar da çabuk geçiyor. Kendimden bilirim:)
sağlıcakla kal sevgili okuyucum :)

Adsız dedi ki...

Teşekkür ederim efem. Hayır yanılmadınız. Biraz "ben buyum ama normal mi?" içeriyordu :) Cevabınız için teşekkürler. O kadar uzun bir yazıyı okuyup yorum yapmak gerçekten beni sevindirdi.

Biraz kendime özen göstermeye çalışacağım ancak söz vermeyeyim. Söz verip de tutamamak benim çok canımı sıkıyor :)

Bu arada, o "iç ses" bende de arada sırada ortaya çıkıyor. Çok iyi anlayabiliyorum. Kafada düşünceler bulutu olması ve o düşünceler bulutunda kaybolmak, onun hakkında yorum yapmak ve sorgulamak çok değişik bir şey :)

Umarım yazmaya devam eder ve bırakmazsınız. Yazılarınız gerçekten hayata olan bakış açılarını değiştirecek ve onları zenginleştirecek türden.

Küçük bir not. Diğer blog girdilerinizde yaptığım yorumları "knuth" takma adı altında yazacağım efem. "Adsız" pek iyi durmadı :)

Kendinize çok iyi bakın,
Sevgilerle

Bucera dedi ki...

@ Knuth

Hoşgeldin sanal dünyama Knuth
Benim özgeçmişim kendime verdiğim sözlerle tutamadığım sözlerle doludur. O kadar bu konuda yıpratma kendini. bBk bana çok da fena bir insan olmamışım bence.
Yazma konusuna gelince kitabım çıkacak yakında o zaman blog yazılarımı kaldıracağım yani çoğunu çünkü çoğu kitapda olacak ama blog kapanmayacak daha seyerek de olsa yazmaya devam edeceğim.
sevgilerimle

Knuth dedi ki...

Kitap çıktığında haberimiz olur umarım, severek okuyacağımızdan emin olabilirsiniz :)

Adsız dedi ki...

Arada girip yazılarınızı okuyorum. Son yazınız "bunlar da ilginizi çekebilir"inden döndüm geldim bu eski yazıya. Öyle bir bam telime bastı ki bu yazı. Ben anaokulu işletiyorum. Annenin annanenin 1001 türlüsü geliyor. En kötüsü de anaç tavuk gibi civcivinin tepesinde ona yan gözle bakanı didiklemeye hazır olan, yemi ağzına besleyip, kanatlarının arasından gitmesine izin vermeyenler...Zaten o çocukların okula alışması o kadar zor oluyor ki. Sorsanız en iyi anne o.Klavyenize sağlık.

Bucera dedi ki...

@ kakarakikiri
Madem siz de benle aynı fikirdesiniz daha çok insana ulaşması için bunu bir ara tekrar yayınlayayım
teşekkür ederim

zeynep dedi ki...

Keşke diyorum çevremde aynı fikirde olabildiğim kimseler olsaydı, öyle güzel tercüme etmişsiniz ki,doğru bildiğim şekilde yetiştirdim diye oğlumu despot şafkatsiz anne ilan edildim hep oysa belki benim içimdeki şefkat hiçbirinde yoktu, olsun çok şükür zor bir ergenlik geçirmemize rağmen şimdi gurur duyduğum dürüst adil sevgiyi ve paylaşmayı bilen 18 yaşında bir oğlum var.
Daha öncede söylemişmiydim benimde doktorum olsanız ya:)

Kunth, yorumunu da okudum gurur duydum onun yaşadıklarını yaşamış yaşıtlarını düşünüyorum da kendini ifade etme şekli,farkındalığı takdire şayan.
Anne sevgisi alamamış çocuklar eşlerine ailelerine bağlı çok çok güzel bir yuva kuruyorlar,eşimden biliyorum.
Umuyorum ki onun karşısına da yeri gelince anne,evlad,eş ve mükemmel bir arkadaş olabilecek kimse çıkar.

Öküzün Önde Gideni dedi ki...

Uzuuun zamandır okuduğum en keyifli yazıydı; ellerine sağlık dohtorum civanım :)

'İlki ziyan oldu, bir tane daha yapalım' kısmı için ise ayrıca teşekkür ediyorum; günün ilk tebessüm-kahkaha kırmasıydı benim için :)