9 Aralık 2009 Çarşamba

ÖMÜR DEDİĞİN BÖYLE GEÇMELİ



Bazen insanları güldürmek çok kolay oluyor bazen ise imkansız. Günlerdir yazamıyorum insanlarım gülmüyor,güldürmüyor
Bu gün bir teyzem ağlattı beni, hemşire hanımı, kendini. Onu anlatmaya karar verdim. Sayfamın adı ‘’Bir delinin komedi defteri ‘’ değil ki ’’bir delinin poliklinik defteri’’ daha çok gülümseten olayları anlatmak istesem de defterim de günlük hayat var. Ne yazık ki hayat daha çok ağlatıyor bizleri.
Koyu lacivert mantolu, eşarplı, yetmişlerinde bir teyzem geldi.’’İlaç yazdıracağım kızım’’ dedi. Derin çizgilerle dolu yüzünde buruşmamış yer kalmamıştı. Bir çift ölgün, bitkin göz bakıyordu bana. Reçeteyi yazarken gözleri dalmış, beni izliyordu, belli ki sadece bana bakmıyordu, kim bilir neler neler geçiyordu kafasından…
‘’Biliyor musun benim oğlum da doktordu , çocuk doktoruydu Şişli Etfal’de ama kaybettim ben onu’’ Sessizce kendi kendine konuşur gibi anlatmaya başladı.
- Başın sağ olsun Allah sabır versin. Ne oldu teyzem niye öldü? Diye sordum şaşkınlıkla.
‘’38 yaşındaydı, doçentlik sınavına çalışıyordu, bekardı, mesleğine aşıktı. Her sabah saat yedide işe gider, akşam yedide gelirdi, beş dakika geç kalmazdı. Yemeğini yer, sadece bir saatliğine kulübe gider gelir, tıp kitaplarını okurdu. Bir gün yirmi dakika geç geldi, sekizinci kattayız biz kızım, zor çıktı merdivenleri’’ Başım ağrıyor grip oldum sanırım ‘’dedi. Sabaha kadar uyumadım odasına gittim geldim ondan sonra teşhis kondu. Beyin tümörü varmış. Tüm hocalar ayağa kalktı, tedavi için uğraştılar, çok severlerdi onu ama olmadı kızım işte olmadı. On beş yıl oldu ama acısı hala buramda.’’ Göğsünü gösteriyordu.
-Unutamazsınız tabii ki evlat acısı, şimdi bizi gördükçe de onu hatırlıyorsundur.’’ dedim ezik bir şekilde.
‘’Sadece sizi görünce değil, herkesi ona benzetiyorum. Bir ceketi, bir saç şeklini görünce acaba o mu diyorum’’
Onu o kadar çok iyi anlıyordum ki saçma olduğunu bile bile insan benzetiyor o olduğuna inanmak istiyor. Kendimi düşündüm. Babamı kaybedeli 1 yıl olmuştu. Oğlumu parka götürmüştüm, ilerde bankta oturan adam gri kasketiyle o kadar çok babama benziyordu ki. Uzaktan seyre dalmıştım gittikçe benzemekle kalmamıştı, o olmuştu adeta. Olamaz mı? diyordum, ya o ise kazadan sonra yanlış kişiyi gömdüysek babam şuurunu kaybetmiş bir şekilde parklarda geziyorsa? Bunlar sadece filmlerde mi olur? Ya gerçek hayatta da oluyorsa? Ağlamaklı olmuştum, yüreğim yerinden çıkacak gibiydi, yerimden kalktım oğlumu kucağıma aldım, adama doğru yürümeye başladım, yaklaştıkça daha çok benziyordu. Hıçkırarak boynuna sarılma hayali kurarken dibine varmıştım ki o adam babam değildi.
‘’Bak kızım bu resmi’’demesiyle irkildim. Cüzdanından siyah beyaz bir fotoğraf çıkardı. Geniş çerçeveli gözlüklerle pos bıyığıyla ciddi bakan genç bir adamın fotoğrafı.
Yine o çaresizlik duygusu, yok olma isteği geldi oturdu omuzlarıma. ’’Allah sabır versin’’ diye mırıldanabildim yarım yamalak. ‘’Teyzem biliyorum hiç kimse oğlunun yerini tutamaz ama beni de bir evladının yerine koy, bir hastalığın, sıkıntın oldu mu bana gel, elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım, ne de olsa meslektaşız oğlunla ‘’diye ekledim.
Uzattığım reçeteyi alırken cildi buruşmuş, eklem yerleri boğum boğum olmuş elleri titremeye başlamıştı, ağlıyordu. Sadece o mu? Benim ve hemşire hanımın da gözleri dolmuştu.
Teyzem gittikten sonra hayatımı sorguladım. Oğlu benimle yaşıtmış ve mesleği dışında hiç bir şey yokmuş hayatında. Zaman zaman üzülürüm daha iyi yerlerde ihtisas yapmadım, akademik kariyere kalkışmadım diye. Biliyorum yapamazdım, çünkü dosttan gelen bir telefonun, gezilecek yerlerin, hayatımdaki insanların, okunacak romanların hep önceliği vardı bende.
İyi ki de öyle yapmışım, ne kadar uzun da yaşasa insan ömrü yine de çok çabuk geçiyor. Bazılarımızın yaşlanma şansı bile olmuyor.
Sadece yaşamak olmamalı amacımız her günümüz dolu dolu geçmeli ve’’ iyi ki yaşadım’’ dedirten günlerden oluşmalı geçmişimiz. Geriye dönüp baktığımızda derin bir ohhh çekip kocaman bir gülümseme gelip oturmalı yüzümüze. Ömür dediğin böyle geçmeli……

Hiç yorum yok: