1 Kasım 2009 Pazar

HANGİ GÜNAH DAHA GÜNAH


Sürekli geliyordu bana, 35 yaşlarında güleç yüzlü, saygılı, çok çocuklu, doğu kökenli, yeşil kartlı bir anne. Eğitim ve ekonomik seviyeleri çok düşük olmasına rağmen çocuklarıyla ilgilenir, söylediklerimi can kulağı ile dinler ve uygulardı. Yani özetle sevdiğim bir hastamdı. Yaz başı olmasına rağmen oldukça sıcaktı o günlerde havalar, 8 yaşında olan oğlunu,çenesinin altında beliren bir şişlik için getirmişti. Muayene de zorlanmıştım, kalın penyeden boğazlı bir kazak giydirmişti, çocuk ter içinde kalmıştı. Antibiotik yazmış, beş gün sonra mutlaka getirmesini tembihlemiştim. Lenf bezinde şişkinlik basit bir enfeksiyondan olabileceği gibi daha ciddi bir hastalıktan da olabilirdi. Hem bir hafta sonra lenf bezinin küçülüp küçülmediğine bakacak hem de kulak burun boğaz doktoru arkadaşımla konsülte edecektim.
Beş gün sonra geldiğinde ilk dikkatimi çeken aynı kalın penye ve kan ter içindeki çocuk. İçimden ’’ Başka bir şey giydiremiyor mu? Beş gündür aynı boğazlı kazak leş gibi olmuştur’’ diye düşündüğüm halde kadına bir şey demedim. Şişlik küçülmüştü ama yine de KBB uzmanı arkadaşıma göstermek amacı ile çocukla beraber, anne arkamızda odaya girdik. Meslektaşıma durumu anlattım, çocuğa doğru yöneldi, boğazlı kazağından dolayı boyun muayenesi zor olunca annesine döndü ’’Annesi bu sıcakta kalın kazağı niye giydirdin? Bak çocuk terlemiş’’ .Kadın ezildi, büzüldü ‘’Daha yazlık bir şey alamadık’’ dedi. Arkadaşım sorduğu sorudan dolayı pişman olmuş hatta utanmıştı. İkimizde üzülmüştük. Bu ihtimali hiç düşünmemiştik. Aslında biz gerçek Türkiye ile her gün yüz yüze gelmemize rağmen, yine de pazardan üç liraya satılan bir penyeyi alamayacak durumda olabileceğini düşünmemiştik.
Hassas bir konuydu, kibarca söylemem gerekirdi. ’’Biraz çocuk kıyafeti getirirsem giydirir misin? Diye sordum . O da utangaç bir tavırla gözlerini yere indirerek ‘’Giydiririm niye giydirmeyeyim hocam’’ dedi.
Ondan sonraki günlerde KBB uzmanı arkadaşımla beraber epey bir çocuk kıyafeti toparlayabilmiştik, o aile için.
Aradan aylar geçmişti, o kadın tekrar geldi.
-Hocam bir derdim var ki sorma, adetim gecikti inşallah gebe değilem , ’’İnşallah değilsindir, koş şu tahlili yaptır.’’
Sonuçla geldiğinde gebeydi, evde yarı aç yarı tok altı çocuk, işsiz bir koca vardı. Hiç düşünmeden’’ Aile planlamasına git, gebelik daha yeni, sonlandırırlar, bir de korunma yöntemlerini öğren.’’ dedim.
-‘’Olmaz günahtır, yapamam ben, hem kaynanam kızar’’ diye karşı çıktı.
-Peki evdeki altı çocuğa, yeni doğacak bebeğe yazık değil mi ? Onlara günah değil mi? Çocuklarınızın nasıl yaşayacağınızı neden düşünmüyorsunuz? Hem kaynana’na ne oluyor, o niye karışıyor? Ona niye anlatıyorsun ki, zaten aldıracaksan da doğuracaksan da buna sen karar vermelisin kaynanan değil. Ben de karışamam sadece yol gösteririm sen bilirsin.
Boynunu büktü çıktı dışarı,arkasından bakakaldım acıdım, öfkelendim…….
Bu olayı unutmuştum ki, geçen hafta kızını muayeneye getirdi ,aklıma gebeliği geldi. ’’Sen gebeydin ne yaptın? diye sordum. Gebe gibi durmuyordu. Gözlerini kaçırdı benden’’ O gebelik gitti ‘’ dedi. Daha fazla soru sormadım, belli rahatsız oluyor, bu konu ile ilgili konuşmak istemiyordu. Çok farklı dünyalara ait de olsak ortak noktalarımız vardı ben de kadındım ,ben de anneydim onu çok iyi anlıyordum. Muhtemelen İçindeki günah anlayışları çarpışıyordu, bir günahtan kaçmak için, başka bir günaha yakalanmıştı, canı yanıyordu, üzgündü.
Yanına varmak, elimi omzuna koymak ‘’Senin suçun değil üzülme. Çocuklarını ve seni düşünmeden hamile bırakan, çalışmayan kocanın suçu. On yıllardır kendi çıkarları doğrultusunda bu memleketi yönetenlerin ,daha çok çocuk yapın diyenlerin suçu..’’Demek geldi, demedim,söyleyemedim.....
-‘’Kızının ne şikayeti var ?’’ Diye sordum.

Hiç yorum yok: